Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şemdinli olaylarının araştırılmasına ilişkin vermiş olduğumuz önerge üzerinde önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde Şemdinli merkezindeki bombalama olayları, bizleri ve milletimizi kaygıya ve derin üzüntüye düşürmüştür. Bir kez daha, ölen vatandaşlarımıza rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Tarihiyle, kültürüyle, stratejik coğrafyasıyla, Balkanların, Kafkasların ve Ortadoğu’nun denge ülkesi güzel yurdumuzun özel hassasiyetleri bulunan bir bölgesinde cereyan eden bu ve benzeri olayların derinlemesine, bütün boyutlarıyla incelenip, araştırılıp, gerçeğe varılarak sonuçlandırılması, sadece bizim değil, tüm vatandaşlarımızın beklentisidir; çünkü, bu ülke ne zaman siyasî, ekonomik ve sosyal istikrara kavuştuysa ve ne zaman bu ülke atağa kalkmaya başladıysa, hep aynı sahneleri yaşadık. Bu sahneleri bir daha yaşamamalıyız.
Bu ülkenin yükselen değerleri hedefine varmalı, ülke istikrarı bozulmadan, dünya siyasetinde elde etmeye başladığı barışçıl, öncü rolünü devam ettirmelidir. Uzun dönem güçlü iktidarlardan uzak kalan ülkemizin insanı, 3 Kasım seçimleri sonrası, istikrarı sağlayacak bir Meclis yapısına kavuşmuştur. Bu Meclisin güvenoyuyla işbaşına gelen hükümetin ve Parlamentonun gayretli çalışmalarıyla ve uygulanan sosyal, ekonomik, siyasî doğru politikalar neticesinde, ülkemizdeki olumsuzluklar, umutsuzluklar umuda dönüşmüştür. Bu sayededir ki, fakiri daha fakir yapan, halkımızı ezen enflasyon, hayal bile edilemeyen noktaya inerek, tek haneli rakamlara ulaşmıştır. Yoksulu daha yoksullaştıran, yatırımların önünü kesen, işsizliği artıran ve rant ekonomisini besleyen faizler yüzde 60’lardan yüzde 14’lere inmekle, bütçenin içindeki yatırım paylarının artmasına fırsat oluşturmuştur.
Makroekonomik tüm değerler bugün alabildiğine bir hızla iyileşmekte, dünden çok farklı, çok iyi noktalara koşmaktadır. Bütün bu iyileşmeler, sağlanan istikrar sayesinde olmuştur. Bu sayededir ki, dış dünyada, ülkemiz, uzun yıllardan beri hasret kaldığımız saygınlığı yakalamıştır.
Bu sayededir ki, yabancı yatırımcıya ülkemiz cazip hale gelmiştir; ihracatımız cumhuriyet tarihinin en büyük rakamlarını yakalamış, rekor hedeflere yönelmiştir.
Bu sayededir ki, bugüne kadar cumhuriyet hükümetlerinin neticelendiremediği Avrupa Birliği yolu açılmıştır.
Bu sayededir ki, AK Parti İktidarı öncesinde her gün onlarca, yüzlerce kapanan kepenkler yerine, açılan binlerce işyeri sayesinde işsizlerimiz yeni iş imkânlarına kavuşmaktadır; işsizlerimizin sayısı her geçen gün azalmaktadır.
Bu sayededir ki, yıllarca ihmal edilmiş Anadolu’muzun her köşesi duble yollarla, toplu konut projeleriyle, yeni barajlarla, yeni okullarla, yeni hastanelerle, yeni fabrikalarla, kamu ve özel sektör yatırımlarıyla âdeta bir şantiyeye dönüşmüştür.
Bu sayededir ki, komşularımız ve dünya ülkeleriyle geliştirilen ilişkilerle sağlanan dostluklar neticesinde, ülkemiz, uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapar konuma gelmiştir; Avrupa Birliği normlarında anayasal ve yasal düzenlemeler gerçekleştirilerek, insan haklan ve demokratikleşmede dünya standartları yakalanmıştır.
Şimdi soruyoruz: Ülkemizin üç yıldan bu yana kazandığı bu istikrar neticesi bu gelişmeler, iyileşmeler kimleri rahatsız etmiştir?! Oysa bizler düşünüyor ve iddia ediyoruz ki, bu istikrarın devamı demek, her eğitim döneminin başlangıcında öğrencilerimizin sırasına ücretsiz ders kitaplarının konması demektir.
Bu istikrarın devamı demek, inşası devam eden ve planlanan yollarla Anadolu’muzun ulaşılmayan köyünün kalmaması demektir; hâlâ susuzluk çekmekte olan köy ve kentlerin su problemlerinin çözülmesi demektir; elektriksiz, telefonsuz, internetsiz yöremizin kalmaması demektir.
Bu istikrarın devamı demek, sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımızın hastanelerde rehin kalmaması demektir.
Bu istikrarın devamı demek, yoksulumuzun yakacaksız, yetim ve öksüzümüzün yiyecek ve giyeceksiz, insanımızın işsiz kalmaması demektir; geleceğimiz olan gençlerimizin yarınlarının güzel umutlan demektir; her yıl yüzlerce okul ve hastane demektir.
Bu istikrarın devamı demek, Bahçesaray yolunun on iki ay açık kalması demektir; yıllardır ihmal edilen doğu ve güneydoğuya beklenen gerekli yatırımların gerçekleşmesiyle Şemdinli’deki ve bölgedeki gençlerimizin, iş, aş ve eğitim imkânlarına kavuşması demektir ve şimdi tekrar soruyoruz ki, bu istikrardan, devamında gelmekte olan hızlı gelişme ve kalkınmadan kim veya kimler rahatsız olmuştur? Milletimiz adına, milletin Meclisinden sesleniyorum, milletin mutluluğundan, karın tokluğundan, iş, aş bulmasından, huzurundan, insan haklan ve demokratikleşmeden rahatsız olanlar, gelin, siz de milletin bu kıvancına, bu umuduna ortak olunuz ve bu istikrarın devam etmesine katkıda bulununuz.
AK Parti Hükümeti, bu ülke vatandaşlarının menfaatlerinin doğrultusunda koyduğu hedeflere kararlılıkla yürümesini devam ettirecektir. Neredeyse ay ve gün geçmiyor ki, “ülkemiz zor günler geçiriyor” diye bir cümle kurmayalım. Niye, çok mu sevdik bu sözü; alışkanlık mı yaptık bu cümleyi bunca kullanıyoruz; yoksa zorluklardan şikâyet etmek zoru yenmekten daha mı kolay geliyor?! Zoru yenmek ve bu milletin önünü açmak, Türkiye’yi dünyada hak ettiği yere koymak hepimizin sorumluğundadır; el ele verildiğinde bunun nasıl kolaylaştığını görüyoruz ve yaşıyoruz. Milletin devletine, kurumlarına ve seçtiklerine olan güven ve saygıyı ayakta tutmak, hatta artırmak, bizlerin millete ve devlete olan sorumluluğumuzdur.
Millete dönüp “bize güvenin” demek yeterli değildir. Millet adına yetki kullanan ve vatandaşa hizmet amacıyla kurulmuş ve oluşturulmuş bütün kurumlar kendini millete karşı hesap vermek zorunda hissetmeli. Hiç kimse ve kurum milletin eleştirisine kendini kapalı tutmamalı, kimse kendini milletten ve milletin iradesinden daha üstün bir yere koymamalıdır.
Şunu bilmeliyiz ki, denetlenen, eleştirilen kurumlar ve kişiler yıpranmaktan ziyade, daha diri, aktif ve sürdürülebilir bir güveni milletin karşısında sağlayacaklardır. Devleti zan altında bırakmak doğru değildir. Devletin organları üzerinde kaygı ve kuşku yaratmak, yürütmek, ancak dost olmayanların işine gelir. Şeffaf, sorgulanabilir, vatandaşına kapısı açık ve güler yüzlü bir devlet adalet ve güveni sağlarken, bilelim ki, yine en büyük desteği halkından bulacaktır.
Yüce Milletimize ve özellikle bölge halkına sesleniyorum: Bu gelişmelerden ve ülkemizin kazandığı istikrar ortamından, olumlu gidişattan rahatsız olanların planlarını, sükûnetinizi koruyarak bozunuz. Bu tür müessif hadiselerle, özellikle bölgede yaşayan halkımız olmak üzere, insanlarımızın zihinlerini taraf olmaya zorlamak, bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. İnsanımızın tamamı hukuk devleti ve hukukun yanında taraf olduklarında, bu oyunların tamamı bozulacaktır. Herkesi bu anlamda soğukkanlı olmaya ve sağduyulu düşünmeye davet ediyorum.
Kargaşadan medet umarak, Türkiye’nin istikrar ve güvenini hedef alanlar şunu bilmeliler ki, karşılarında cumhuriyetin değerlerini, demokrasiye ve halkına inanan bizleri ve Yüce Milletimizi bulacaklardır. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hevesleri kursaklarında kalacak ve son söz milletin olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ve benzeri, ülke huzurunu bozacak olayların araştırılmasında, iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasîlerin, kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının, basının elbirliğiyle hareket etmesi, bir bütünlük sağlaması arzumuzdur; inanıyoruz ki, Parlamentoda bulunan tüm milletvekillerimizin de arzularıdır ve inanıyoruz ki, tüm siyasîlerimizin de kurumlarımızın da milletimizin de inancı ve beklentisi budur.
Dilerim ki, güzel ülkemiz bu tür olumsuz olayları bir daha yaşamasın ve bu Yüce Meclis bu tür olumsuz olayları araştırmak zorunda kalmasın. Verilmiş olan araştırma önergeleri sonucunda araştırma komisyonunun kurulmasını destekliyoruz ve bu vesileyle Yüce Meclisimizin değerli üyelerini ve bizleri izleyen yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.
23 Kasım 2005 Çarşamba